ANTİK DEVİRDE ORDU:
Tarihi kaynaklarda Ordu yöresinde yaşayan en eski topluluklar olarak Mossynoikoi'ler Paplagonia'lılar ve Khalybas'lerden söz edilir. Pers Kralı Darius İ.Ö. 5.yy.'da Kuzey Anadolu'yu kendine ait satraplıklar arasında pay etmişti.
Ksenophon, Anabasis adlı eserinde bölgemizin kuzey sahillerindeki komşularından canlı bir biçimde anlatır. Yazara göre bölgede son derece vahşi bir kavim olan Mossynoikoilerden başka daha uygar olan Paplagoni'lılar ve Khalybes gibi kavimler yerleşmişti. Bunlar fiilen bağımsız, ancak sözde büyük Pers Kralı adına yönetilmekte olan bir krallık kurmuşlardı.
Karadeniz kıyılarında birçok Grek kolonisi de vardı. bunların en önemlisi bir Miletos kolonisi olan Sinope idi. İ.Ö.VII. yüzyılın II. yarısında kurulmuştu.Sinopeliler daha sonra Doğu Karadeniz'de kurulan ve Tibarenoi kavminin yaşadığı yörede IV,V yy. 'da kurmuşlardır.
Kotyora (Ordu) Kerasos, Trapezos şehirleri de Sinope tarafından kurulan kolonnilerdi. Bu koloniler anaşehire düzenli bir vergi ödemekle hükümlüydüler.
Sinope, zenginlik ve refahını Karadeniz'deki taşımacılık sayesinde elde etmişti. Khalybes bölgesinin limanı olan Kotyora'dan da çelik göndeiliyordu.
İ.Ö. 183 yılında Pontus Kralı Pharnakes I, Sinope'yi ele geçirdi. Keresos ve Kotyora'yı da zapteden Paharnakes I. iki şehrin arasına Pharnaki( Pharnakos'un şehri ) adlı bir başka yerleşim yeri kurdu ve iki şehrin halkını buraya yerleştirdi.
Kotyora Tibarenoin kavminin ülkesi olarak bilinmektedir. Şehrin bulunduğu sahil Pontus Polemoniakos olarak adlandırılmaktaydı. Antik yazar Strabon Kotyora'dan küçük bir şehir olarak bahseder. Bunun nedeni Paharnakia şehrine yapılan zorlu yerleştirmedir. Yine antik bir yazar olan Arrianos Kotyora'dan bir köy olarak bahseder. Ksenophon ise Kotyora'nın, civarında konaklamış olan 10 bin Yunanlı'yı 48 gün besleyecek güçte olduğunu ve bu sayıda insanın Heraklea ( Karadeniz Ereğlisi ) ya sevk edilebilecek bir limana sahip bulunduğunu bize bildirir.
J.A. Cramer ''A Geographical and Historical Deseription of Asia Minor'' adlı kitabında antik Katyora kentinin Vona Burnunun güneydoğusundaki Bozukkale mevkiinde yer aldığı belirtilmektedir.
Bozukkale'nin liman olmaya elverişli bir yarımada görünümde olduğu, Horasan harçlı duvar kalıntıların bulunduğu tespit edilmiştir. Konum itibariyle küçük bir alana sahip olmasına karşın toprak yüzeyinde ele geçen ve İ.Ö. 6-5,yy.ları tarihlenen çatı kiremitleri antik Kotyora kentini burada kurulmuş olabileceğini desteklemektedir.
Onbinlerin komutanlarından ve hatip Ksenofon ünlü nutkunu Kotyora'da vermiştir. Bölge topraklarına sonraları Pontlar, Persler, Bizanslılar egemen olmuştur. Yörenin Bizans egemenliğinde olduğu dönemlerde Peçenek ve Kuman Türklerinin bu bölgede bir süre yaşadıkları bilinmektedir.
DANİŞMENDLİLER DÖNEMİNDE ORDU:
Danişmendliler, Malazgirt Savaşı'ndan ( 1071 ) hemen sonra tarih sahnesinde yer almaya başlayan, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Kayseri, Malatya, Gümüşhane ve yörelerinde hakimiyetlerini sürdüren ilk Türkmen beyliklerinden biridir. Anadolu Selçukluları, 1178 yılında bu beyliğin varlığına son vermiş ve topraklarına sahip olmuştur.
Kurulduğunda Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı durumdadır. Beyliğin kurucusu Melik Danişmend Gazi, Anadolu' da hakim olduğu bölgeleri çok kısa bir zaman içerisinde genişletmiş, daha sonra çok çeşitli sebeplerden dolayı Anadolu Selçuklu Devleti'nden bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Neticede Danışmendliler, bazen müstakil devlet görüntüsü vermiş, bazen de dış unsurlara karşı Anadolu Selçuklularıyla beraber hareket etmiştir.
İlk başkentleri Sivas'tır. Fethedilişinden sonra Trabzon Rumlarına karşı daha iyi mücadele verebilmek için devlet merkezi Niksar'a taşınmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Danişmendliler'in Ordu yöresindeki faaliyetleri Niksar'ın başkent oluşundan sonra başlamaktadır.
Danişmaedlilerle Trabzon Rumlarının mücadeleleri hakkındaki bilgileri ayrıntılı olarak günümüze ulaştıran herhangi bir tarihi kaynak şimdiye kadar tespit edilememiştir. Bununla birlikte bu mücadelelerin başlamasından yaklaşık 150 yıl sonra rivayetlere dayanılarak kaleme alınan Danişmend-name, bize önemli ipuçları vermektedir. Bu eser, ilk olarak 1245 yılında Mevlana ibn-i Ala tarafından kaleme alınmıştır. Arif Ali, eseri 1360 yılında sadeleştirerek yeniden yazmıştır. Tamamen rivayetlere dayanmasına rağmen, tarihi konuların aydınlatılmasında bize yardımcı olmaktadır. Hatta Kuzey Karadeniz bölgesindeki Türklerle Trabzon Rumlarının mücadelesi konusunda ayrıntılı bilgiler veren hemen hemen Türkçe kaynaktır.
Ordu ve yöresi hakkında 1105 yılına kadar bilgileri ihtiva eden yegane kaynak, tespit edebildiğimiz kadarıyla Danişmend-name'dir. Bu esere göre Ordu'nun ismi Danişmendliler döneminde Canik'tir. Eserde Samsun, buranın dışında tutulmuş "Samiyye yani Samsun "şeklinde zikredilmiştir. Danişmend-name'deki bilgilere göre bugünkü Ordu İli sınırları içerisinde herhangi bir büyük yerleşim merkezi yoktur. Bu bölge genel olarak isimlendirilmiş, Ordu çevreleri Canik adıyla anılmıştır.
Aslında Canik'in sınırları şimdiye kadar tam olarak belirlenememiştir. İnceleyebildiğimiz eserler , bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bazı kaynaklar; " Kızılırmak'ın batısında Alacam'dan Fatsa'nın doğusunda Bolaman çayına kadar uzanan bölge" şeklinde tarif ederken, bazıları da Kastomu'dan başlayıp Giresun'da bitirmektedir.
Kuzey Karadeniz bölgesinin Türkler tarafından fethi ile ile ilgili hadiseler, Danişmend-name'nin son bölümünde anlatılmaktadır. Esere göre, 1105 yılında Danişmend Gazi, Kuzey Karadeniz bölgesine üç koldan sefer düzenler. Artuhi ve Efrumiyye komutasındaki on bin kişilik orduyu, Samsun ( Samiyye ) çevresinin fethi için görevlendirir. Samsun tarafına giden ordunun fethedeceği yeri,n sınırı Canik'e kadardır. Bu ordu, görevini başarıyla yerine getirir ve çok geniş bir bölgeyi fetheder.
Abdurrahman-ı Dükiyye ve Süleyman Bin Numan komutasındaki on bin askeri ise Ermenistan tarafına gönderir. Görevleri, Ermenistan'ın fethidir. Gidecekleri en son nokta ise Trabzon'un arkasındaki Bulgar Dağlarıdır. Bu ordu da verilen görevi başarı ile yerine getirir ve çok yüklü bir ganimetle geri döner.
Danişmend Gazi ise yirmi bin askerle önce Canik'i fethedecek, daha sonra da Trabzon Rum devletini ortadan kaldıracaktır. Danişmend Gazi ve gaza arkadaşları, ise Niksar ile Akkuş ( Karakuş Kalesi ) arasında bir tepede bulunan Halgümbed Kelesi'ni kuşatmakla başlarlar. Burada gerçekleşen uzun mücadele neticesinde Danişmendliler geri çekilmek zorunda kalırlar.
Üçe bölünen Danişmendli ordusu Niksar'da bir araya gelir.Danişmend Gazi, yaralıları Tokat'a gönderir. Geride kalan altı bin askerle tekrar Canik seferine çıkar. Aybastı'ya bağlı Perşembe yaylası civarınca Trabzon Rumlarının pususuna düşerler. Burada meydana gelen savaşta Danişmend gazi, yaralanır, altmış askerle beraber geri döner ve Niksar da şehit olur.
Perşembe Yaylası'nın içerisinde, Kümbet ve Çevrük mevkiğinde yaklaşık on bin metrekarelik arazide,ikinci Canik Seferi'ne katılan ve şehit olan askerlerin kabirleri bulunmaktadır. Bu mezarlıklar orijinalliğini hala muhafaza etmektedir.
Danışmendlilerin bu yöredeki mücadeleleri, Melik Danışmend Gazi'nin ölümü ile uzun süre durmuştur. Fakat daha önce belirlenemeyen bir tarihte sahip oldukları Akkuş(Karakuş Kalesi) ve Mesudiye’ yi ellerinde tutabilmişlerdir.
Danişmend Gazi öldükten sonra yerine oğlu Melik Gazi geçer. O, öncelikle Anadolu içlerindeki mücadelelerine önem verir. Daha sonra Karadeniz bölgesinde fetihler başlar. 1129 ya da 1130 yılında fazla zorlanmadan bu bölgenin hakimi olan Kasianus( Cassianus )'dan bütün sahil kalelerini teslim alır.
Melik Gazi öldükten sonra (1134) Danişmendlilerde taht kavgaları başlar. Neticede Niksar ve çevresine Melik Muhammed hakim olur.Melik Muhammed, ilk olarak Anadolu'nun güneyinde sınırlarını genişletmek için çalışır. Onun meşguliyetinden istifade eden Bizans İmparatoru Jean Komnesos, 1139-40 yıllarında Karadeniz Sahillerini ele geçirir. Danişmendlilerin başkenti Miksar'a saldırır. Fakat Başarılı olamayarak perişan durumda kaçmak durumunda kalır. Türkler onu sahile kadar izler.1140-41 yıllarında Karadeniz bölgesini geri alırlar.
Melik Muhammed 1142 yılında ölür. Yerine oğlu Zünnun geçer. Fakat amcası Yağı Basan Bütün Danişmendli bölgesinde hükümdarlığını ilan eder. Bu kargaşa sırasında tarihini tam belirleyemediğimiz bir zamanda Bizanslılar Karadeniz'i, dolayısıyla Ordu'yu tekrar ele geçirirler.
Yağı Basan,iyi bir taktikle Bizans ve Trabzon Rumlarının sınırlarının birleştiği yerler olan Ünye, Bafra ve Samsun bölgelerine akınlar düzenleyerek buraları 1157 yılında tekrar Türk topraklarına katar. Daha sonra fetihlerini bu bölgede genişletir.
Yağı Basan'ın Ünye kalesini fethedişiyle ilgili rivayetler hala halk arasında anlatılmaktadır. Ünye Kalesi bölgeye hakim ve el değiştirmesi hemen hemen imkansız bir yapıya sahiptir. Ayrıca burada devrin en önemli silahları bol miktarda bulunmaktadır. Yağı Basan, askerleriyle bu kaleyi kuşatır. Fakat düşmanlar sur içinden sürekli ok atmaktadır. Türkler, kale içindeki mevcut okların bitmesi için birkaç gün beklerler. Fakat bitecek gibi görünmez. Artık yapacak bir şey kalmaz. Kalenin sadece hile ile ele geçirebileceğini düşünen Yağlı Basan, askerlerine çok sayıda keçi bulmalarını emreder. Gece karanlığı her tarafı kaplayınca boynuzuna yanan mumlar bağlayarak her taraftan kale istikametine doğru keçileri salar. Düşmanlar karanlıkta boynuzlarında ışık yanan keçileri Türk askeri sanırlar. Bu kadar askere karşı koyamayacaklarını anlayınca hemen teslim olurlar.
Melik Yağıbasan'ın fethinden sonra Ordu ve yöresi sahil kısmındaki yaklaşık 10-15 km'lik koridor hariç, hep Türklerin elinde kalmış olmalıdır. Zira sahilin hemen kenarından başlayarak Canik Dağlarının etekleri boyunca sıralanan yer isimleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu yer isimlerinin çoğunluğu Osmanlılar devrinde tutulan tahrir defterlerinde geçmektedir. Bir kısmı ise günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bunlar: Bölük-i Geriş-i Alibeğce (Kabadüz) Danişmendlü ve İsadanişmendlü, Bölük-i Niyabet-i Çamaş (Çamaş) Danişmendlü; Niyabet-i Geriş-i Sevdeşlü/Ulubeğlü (Ulubey) Danişmendköy biism-i Kovancı; Nahiye-i Milas (Mesudiye) Taylu; Niyabet-i Kebsil (Giresuna bağlı Bulancak ilçesinin bir bölümü) Meliklü; Niyabet-i Kıruk ili (Yavuzkemal) Karadanişmend ve Bayramdanişmend.
Tahrir defterlerinin sınırları dışında kalan Ünye'ye bağlı Tekkiraz beldesi Yağbasan köyü ve Ünye'ye bağlı Yavi Köyünün adı da Danişmend Gazi'nin torunu olan Yağı Basan'ın isminden gelmektedir.
Mevcut tarihi belgelerin ışığında Ordu ve yöresinin büyük bir bölümünün Danişmendliler devrinden beri Türk vatanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Karadeniz'in kıyı kesimi, yani sahil kısmı zaman zaman el değiştirmiş bulunsa da, sonuçta Ordu'nun o zamandan beri Türk vatanı olma özelliğine sahip bulunduğu söylenebilir.
HACIEMİROĞULLARI DÖNEMİNDE ORDU:
Hacıemiroğulları Beyliği 1344-1461 yılları arasında Ordu yöresinde egemen olmuş bir Türk Beyliğidir. Bu beylik, Ordu İlinin Mesudiye İlçesi topraklarında yerleşmiş bulunan Çepni Türkleri'ne mensup Bayram Bey Oğlu Hacıemir Bey tarafından kurulmuştur.
Hacı Emir Bey, sağlığında Beyliğin idaresini henüz genç yaşta bulunan oğlu Süleyman Bey'e devretti. Fakat kısa bir süre sonra, Beyliğin idaresini oğlunun elinden almak istedi. Süleyman Bey'in babasına karşı gelmek istemesi üzerine, Niksar'da beylik kuran Taceddin Bey, Ordu ili toraklarına saldırdı. Süleyman Bey, Sivas'ta Beylik kuran Kadı Burhaneddin'den yardım istedi. Kadı Burhaneddin Süleyman Bey ile Taceddin Bey'in arasını düzeltmek istediyse de başarılı olamadı. Süleyman Bey, Taceddin Bey'in üzerine yürüdü ve yendi. Böylece, Niksar ve Çevresi de Hacı Emir Oğulları Beyliğinin hakimiyet alanına girmiş oldu.
Emir Süleyman Bey, 1381 yılında 12.000 kişilik bir kuvvetle Mesudiye Bölgesinden Ordu kıyılarına inmiş, buradan Giresun'a geçerek Rumların elinden almıştır. Çelebi Mehmet Devrinde 1413'de Ordu yöresi Osmanlı hakimiyetine girince, Hacı Emiroğılları Beyliği bu bölgedeki gücünü yitirmiştir. Ankara Savaşı'nda Timur tarafını tutan Hacıemiroğulları, savaşı Timur'un kazanmasından sonra eski topraklarını yeniden elde ettiler.
OSMANLILAR DEVRİNDE ORDU:
Bugünkü Ordu'nun ilk yerleşim yeri olan Kotyora'dan sonra ikinci yerleşim yeri, bugünkü Eskipazar mevkiidir. O zamanki adı "Canik-i Bayramlu" idi.
13. asrın sonları ile 14.asrın başlarında Selçuklu Devleti'nin yıkılmasıyla bu bölge, Bayram Oğlu Hacı Emir İbrahim adlı bir Türkmen Beyi tarafından kurulan Hacı Emiroğulları'nca idare edilmiştir.
Canik-i Bayramlu adı, İbrahim Bey'in babası Bayram Bey'e izafeten verilmiştir.
1398 yılında Samsun'un Osmanlılar tarafından zaptından sonra, Ordu'nun da içinde bulunduğu bütün Canik havzası I. Bayezid'in egemenliğine girmiştir. Bir taraftan, önce Osmanlı tabiyetini kabul etmiş olan Limnina (Terme-Çarşamba) bölgesi emiri Taceddin Oğulları ve diğer taraftan Giresun Fatihi Khalybia (Ordu) mıntıkası emiri Süleyman Bey, I. Bayezid'in bu yöredeki vekili makamında bulunan Amasya Valisi Şehzade Ahmet Çelebi'ye tabi olmuşlardır.
1427'lerde Ordu toprakları kesin olarak Osmanlı Devletine bağlanmıştır.
1455 tarihli Tahrir Defterlerinde ilk kez Ordu adına rastlanmakta olup şu şekilde geçer: "Bölük-i Niyabet-i Ordu"..
Bütün Karadeniz sahilinde olduğu gibi Ordu'da da hakim durumda bulunan Çepni boylarının gücünü kırmak için II. Mehmet onlara ait tımar ve zeameti kaldırmıştır. Ancak O'nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Beyazıd Çepnilerin bütün haklarını iade etmiştir.
Yavuz Sultan Selim devrinde(1512-1520) yapılan bir idari değişikle Trabzon, Samsun ve Ordu'nun bağlı olduğu Şebinkarahisar Livası birleştirilip Erzincan Vilayetine bağlanmıştır.
K. Sultan Süleyman devrinde ise (1520-1566) bu idari teşkilatlanmada bir değişiklik yapılmamıştır. 1547'de İskefsir (Reşadiye), Bayramlu ve Bazarsuyu olmak üzere tamamı yirmi nahiye olan üç kazaya ayrılmıştır.
16. yüzyılın sonları ile 17. yüz yılın başlarında başlayan Celali isyanları bütün Anadolu'yu olduğu gibi Ordu yöresini de kasıp kavurmuştur. Osmanlı Devletini oldukça uğraştıran bu isyanların Sivas ve Ordu civarındaki gücünü Sivas Beyler Beyi İlyas Paşa kırmıştır.
1613 tarihli Tahrir Defterine göre, Ordu 20 nahiyeden oluşan ve adı "Kaza-i Bayramlu" olan bir kaza merkeziydi. Bundan sonra, günümüze kadar değişik idari bölünmelere uğrayan bölgenin, Bulancak ve Bulancağ'ın doğu kısımları Giresun'a, Reşadiye İlçesi Tokat'a devredilmiştir. Geriye kalan bölgeler, Ordu ilinde kalmıştır.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi'nin eserinde 17. asır ortalarında Ordu kazasına bağlı nahiyeler ile sınırları şöyle belirtilmiştir: "Kıyı şeridinde batıdan doğuya doğru gidilecek olursa, Canik-i Bayram Kazası'nın batıda tabii sınırını meydana getiren Bolaman Irmağı vadisinde " Bölük-i Niyabet-i Çamaş" (bugünkü Çamaş ilçesi) ile karşılaşıyor. Bundan sonra sırasıyla, "Bölük-i Niyabet-i Gerişi Bolaman" (Fatsa'nın bucağı), Vona yarımadası üzerindeki küçük vadiler üzerinde "Niyabet-i Satılmış" (Perşembe İlçesi), (bugünkü Ordu'da denize dökülen Civil Deresinin kollarının meydana getirdiği vadiler üzerinde kıyı şeridi içinde kalmak şartıyla) kuzeyden güneye doğru sırasıyla, "Niyabet-i Geriş-i Bucak" (Ordu Merkez Bucağa dahil), "Niyabet-i Geriş-i Şayiblü" (Ulubey'e bağlı köy) "Nahiye-i Niyabet-i Geriş-i İhtiyar" (Uzunisa), "Niyabet-i Geriş-i Sevdeşlü Nam-ı Diğer Ulubeğlü (Ulubey)" Melet suyu vadisinde yine kuzeyden güneye doğru Bölük-i Niyabet-i Ordu, Niyabet-i Fermude (Uzunisa), aynı vadinin güneyinde kıyı şeridi ve dağ ormanları şeridi sınırları üzerinde Bölük-i Geriş-i Alibeğce(Kabadüz İlçesi) yine kıyıdan doğuya doğru Turnasuyu, Abdal, Bazarsuyu vs.. vadilerinde Bölük-i Bedürlü (Ordu Merkez), Bölük-i Ebul Hayr Kethüda(Gülyalı İlçesi) Davud Kethüda ile Bölük-i Seydi Ali Kethüda (daha sonra Bozat nahiyasi) ve ayrıca Bölük-i Mustafa Kethüda (Giresun'un Bulancak İlçesi) yer almakta ve Canik-i Bayram Kazasının doğu sınırı olan Giresun önlerine kadar ulaşılmaktadır.
Bugünkü Ordu şehrinin Batılı gezgin Beauchamps'a göre 1780-1790 tarihlerinde kurulmuş olabileceği ileri sürülmektedir. Yine aynı kişiye göre 1834'lere doğru şehrin oldukça geliştiği belirtilir.
Türkler, Ordu yöresine yerleşmeleri ile birlikte kendi kültürel damgalarını vurmuşlardır. Nitekim yöredeki köy, yer, mahalle vb.. adlarına baktığımızda hemen hepsinin Türkçe olduğunu görürüz. Örnek olması için şu ismleri söyleyebiliriz: Oğuzlu, Çepni-lü, Döver, Eymür, Karkın, Sevdeş, Alayundlu...
Bölgenin sadece Çepni Türkleri tarafından Türkleştirildiği söyleniyorsa da, bu Türkleştirme hareketinin içinde daha başka bir çok Oğuz boylarının rol aldığı kaynaklarda yazılıdır.
1805 yılında Şebinkarahisar Sancağı Erzurum'dan alınarak Ordu, Gölköy ve Bucak kasabaları ile birlikte Trabzon'a bağlanmıştır.
1831'de ise Fatsa sınırlarından itibaren Ordu, Ulubey, Gölköy yöreleri tamamen Mesudiye ve Aybastı ilçeleri Erzurum eyaletine bağlı Şarkikarahisar livasına, Fatsa'nın iç ve batı kısımlarıyla Ünye, Canik (Samsun) livasına bağlanmıştır.
1871'de yapılan bir idari değişiklikle, Ordu Kasabası merkez olmak üzere Vona (Perşembe) Bolaman, Aybastı, Gölköy,Ulubey nahiyeleriyle birlikte bir kaza oluşturulmuştur.
Ordu, 1920 ylına kadar bir kaza merkezi olarak Trabzon'a bağlıydı.
TBMM'nin 30 Kasım 1920 günlü bileşiminde Ordu kazasının başka kazalarla birleştirilerek bir sancak oluşturulması müzakere edilmiş; 23 Mart 1921'de müstakil bir sancak haline gelmiştir.
Kısa bir süre sonra Sancak ismi değiştirildiği için Ordu, vilayet olarak mülki taksimata dahil edilmiştir.