İLİN ADININ KAYNAĞI :
Rize adının kaynağına ilişkin çok sayıda söylence arasından yalnızca ikisi inandırıcıdır. Birincisi,kolonileştirme döneminden kalmadır. Buna göre,yörede bolca pirinç yetiştiriliyor olmasına dayanarak,Rize kasabasının yakınlarından geçen çay'a Rhizios (Yunanca pirinç) adı verilmiş,kent de adının bu çaydan almıştır. İkinci söylence,daha yakın bir zamana tarihlenmektedir. Bu söylencede aynı çay'ın,Rumca "dağ eteği" anlamına gelen Rhiza adını taşıdığı,kentin adının da buradan kaynaklandığı ileri sürülmektedir.
Rize yöresinde kapsayan bölge,Pontos krallığı döneminde Sannika,Roma döneminde,Pontos Polemoniacus adları ile anılıyordu. Bizanslılar ise bu bölgeye Khaldia adını vermişlerdir. Osmanlılar döneminde yöre,Lazistan olarak adlandırıla gelmiş,bu ad milli mücadele yıllarında da korunmuştur.
YAZILI TARİH
İ.Ö.II.Bin'in başlarında,Rize yöresinde tarımla hayvancılıkla geçinen,toprağa bağlı kimi topluluklar yaşıyordu. Ancak,bu toplulukların varlığını kanıtlayan,yaşamlarına ilişkin bilgi veren buluntular,doğrudan doğruya Rize yöresinde değil,komşu Gürcistan Cumhuriyeti topraklarında ele geçmiştir. Bu dönemde,yörede Muşkiler (Moskoi/Moskike),Taballiler (Tubal/Tubaren), Kolkhiler (Kuhla) ve Mossinoikoiler yaşıyordu. Mossinoikoiler,sazlık bölgelerde,kazıkların üstüne "Kelif" adı verilen kulübeler kurmuşlardı. Bütün bu topluluklar,Kolkhis (Çoruh) vadisinde yaşayanlarla akraba idi. Bunların yanı sıra, Artvin yakınlarında söylencelerde Tao ( Taok) olarak anılan bir bölge vardı ve burada yaşayanlar da Taohoi (Diauhi) olarak anılıyordu.
KOLONİLEŞTİRME DÖNEMİ : Rize yöresinin yazılı tarih dönemlerine ilişkin dolaysız bilgiler İ.Ö. VII YY.da Ege de yaşayan miletoslu denizcilerin yöreye yaptıkları seferlerle başlamaktadır. Miletoslular,bu dönemde Karadeniz'in doğu kıyılarında emperion (Pazar yeri) adı verilen,ticari nitelikli yerleşmeler kurmuşlardır.
Aynı yüzyılın başlarında,Kafkasya'da yaşayan İskitler'in kovaladığı Kimmerler (Gimirrai) Doğu Anadola'ya indiler. Bu istila sırasında yörede yaşayan topluluklardan bazıları,zaman zaman güney'e indiler. Buna karşılık, Anadolu içlerinden gelen kimi oymaklar da bölgeye yerleşip yerel halkla kaynaştılar.
Kimmer-İskit akımları sırasında buralara Kafkaslar'ınGüneyinde yaşamakta olan,başka oymaklar da geldi. Yerel halklardan Muşki'ler,Akustiği ile ünlü Levkothea tapınağını bu tarihlerde yaptılar. Bir başka yerel topluluk olan Kolkhi'ler,bir kadın-tanrıya tapıyor,kendir yetiştiriyor ve bunun liflerinden dokudukları kumaşların Karadeniz kıyısındaki öbür kentlere satıyorlardı.
İ.Ö.VII.yy. Sonlarında ise,orta-batı İranda güçlenen Med devleti,Kimmer akımlarının Anadolu'yu kargaşaya sürüklemesinden yararlanarak,Güney ve Doğu dan Anadolu topraklarını istilaya girişti. Ancak,bölgenin savaşçı oymakları,Med lerin buralarda sürekli bir üstünlük kurmasını engellediler. Med Krallığını İ.Ö. 550'de yıkarak Anadoluya giren Pers Kralı II.Kiros da Rize'de üstünlük kuramadı. Ancak,bölgeyi denizden ayıran Skidises dağlarına kadar sokulabilen Persler,Kolkhis vadisini aşamadılar. Kolkhiz havzası bu dönemde Pers ülkesi ile Karadeniz kentleri arsındaki ticaret ilişkisinde aracı rolü oynuyordu. Karadenizlilerin kırımdan getidikleri tahıl Anadolu içlerine buradan gönderiliyordu.
Persler'in Kapadokya satrabı,Karadeniz kıyısındaki koloni kentlerinin pek çoğuna egemen olduğu ve bunların,Yunanistan'a yapılan deniz seferlerine gemi göndermelerini sağladığı halde,Rize yöresi halkına boyun eğdiremedi. Yöre halkının bu sert doğası,onlara Yunan kolonicilerin gözünde büyük bir saygınlık kazandırdı. Yunan kolonicileri,onları Makron (Koca kafalı ) diye anıyorlardı. Yöre de Bekhir,Ekehir,Bizer (Koi) adı verilen başka topluluklar da vardı. Bütün bu topluluklar birbirleri ile kaynaşmışlardı.
Rize Bölgesi halkının ve kültürünün,yabancı istilalardan ve kültürlerden etkilenmeyen bu yapısı,Makedonya Kralı İskender'in döneminde de sürdü. İskender'in ölümünden sonra,komutan ve satrapları arasında çıkan egemenlik savaşları sırasında İ.Ö. 301'de Gangra da (Çankırı) bağımsızlığını ilan eden Mitridates Ktistes,daha sonra Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos devletini kurdu.
PONTOS KRALLIĞI DÖNEMİ : Pontos Kralları Anadolu içlerine doğru genişlemekte başarılı olamayınca,ticari yaşamı canlı olan kıyı kentlerini istilaya yöneldiler. Pontos kralı Farnakes,İ.Ö. 183'de Sinope'yi (Sinop) ele geçirdi. Bunu Kotyora (Ordu),Kerasos (Giresun),Trabezunt (Trabzon) ve Rhizios'un (Rize) işgali izledi. (İ.Ö.180)
Batıda Karadeniz Ereğlisi'nden,doğuda Fasis (Çoruh) ırmağı ağzındaki Batis (Batum) kentine kadar tüm kıyı şeridine egemen olan Pontos Kırallığı,İ.Ö.
106'da Kırım yarım adasına istilaya başladı. İ.Ö. 96-90 arasında,eski SSCB nin elinde olan tüm Karadeniz kıyı şeridine egemen oldu. Kırım fatihi Pontos Kralı Mitridates Evpator,zaman zaman Kafkas dağları geçitlerine doğru keşif akınları düzenleyerek,o zamana kadar iyi tanınmayan bu yerler hakkında değerli coğrafi bilgiler edindi. Aynı dönemlerde,orta asya kökenli Partların Rize ve Artvin kıyıları ardındaki yaylalara gelip buradaki Ermeni oymaklarını sindirdikleri görüldü.
Bölge güçlü Prensi Sisis oğlu Antipater,sonunda Pontos askeri gücünü tanımak zorunda kalınca,bölgenin yerel halkı bu krallığın ordusuna zaman zaman asker vermek mecburiyetine kaldı. Bu arada,Paryadres ve Skidises dağlarındaki maden ocakları işletilmeye başlandı. "Doğanın akropolü" diye anılan bu yüksek yaylalarda,savunma amacıyla bir çok kale yapılmıştır. Bunlar,
Daha sonraları Pontos ordusunun tahıl deposu işlevi gördü. Pontos kralı Mitridates Evpator,kuzey kapadokya'yı ( Kelkit havzası) ve daha doğudaki Fırat vadilerini ele geçirmeye yöneldiğinde,Rize yaylalarında yaşayan Meotiler (Muhti),İskitler (Sakalar), Sarmatlar,Lezgiler ve bunlarla akraba olup,yine Rize yaylalarında yaşayan Lazlar,Pontos ordusunun en savaşçı timlerini oluşturuyorlardı. Mitridates Evpator'un İ.Ö. 90-80 arasına rastlayan egemenlik dönemi,Pontos krallığının görünüşte en güçlü olduğu ve ön Asya ya yayılmaya başlayan Roma İmparatorluğuna karşı direnişini şiddetle sürdürdüğü bir dönemdi. Karadeni'zin doğusu,Evpator'un atadığı bir satrapça yönetiliyordu. Krallığın Romalılara karşı yürüttüğü savaşlar,halkı yoksullaştırıyor,yöredeki topluluklar zaman zaman ayaklanıyorlardı. Kıyı halkı yoksulluk nedeniyle korsanlık yapmaya başladı. Bu durum merkezi yetkinin zayıflamasına da yol açıyordu. Yöre halkı Kırımdan getirdiği tahılı,Hazar denizi çevresinden taşıdığı öbür malları kaçak olarak batıya gönderiyordu. Kafkasların ormanlık geçitlerinde yaşayan Zigestler, Henioklar ve kerpetler (Apaitler) de Rize bölgesi halkıyla Kırım üreticileri arasındaki ticarete katıldılar. Karadeniz'in tüm liman kentleri birer kaçakçılık merkezi durumuna geldi. Kırımdaki Torlar,İskitler, Kafkasların batısındaki Meotiler,güneyindeki Aacarlar,Lezgiler,Suanlar, Makhelonlar,Zidritler,Apsiller,Abhazlar ve Sanegler bu kargaşa döneminde bir birleriyle kaynaştılar. İran ve doğudan mal getiren kervanların Araks (Aras) ve Kolkhis ( Çoruh) vadilerinden geçerek Rize ve Trabzon kıyılarına ulaşması bu kıyı şeridini ekonomik bakımdan canlandırdı.
İ.Ö. 400'de "Onbinler" le Paryadres dağlarından geçen komutan ve tarihçi Ksenefon bu yörelerin halkından,"yollarda tek başlarına deliler gibi kendi kendine konuşan,gülüp dans eden insanlar" diye söz etmektedir. Yine Ksenefon'a göre "Varlıklı aile çocuklarının bedenleri iğne ile çizilmiş tasvirlerle kaplıydı. Boyuna kestane yemekten enleri boyları bir olmuştu. Aralarında utanma denen kavramın yeri yoktu. Her şey meydanda ve herkesin gözü önünde oluyordu." Özellikle mossinoikoiler den söz ederken,bunların Mosin (Kazık üstündeki külubeler - bugünkü kelif ) dene konutlarda oturduklarını söyleyen ünlü tarihçi,halkın bazen maymunlar gibi ağaç tepelerinde yaşadığını,oradan geçenlerin üstüne yırtıcı hayvanlar gibi atıldıklarını yazar.
Oymak beyi,kendi topluluğunun elinde rehindi. Ve uzakça bir kulübede yaşardı. Halk,ona ortaklaşa bakardı. Oymak bireyleri,hoşnut olmadıkları bey'i açlığa terk ederlerdi. Bunları aktaran Ksenefon'dan dörtyüz yıl sonra,Tarihçi Strabon da bu gelenek ve yaşam biçiminin hemen hiç değişmediğini belirtir. Akaraba oymaklardan Sanlar da da aynı göreneklere rastlanmaktaydı. Fetişlere taptıklarını, Kolhilerden sünnet olmayı öğrendiklerini, eşkiyalıktan başka geçim yolları olmadığını Herodotos da yazmaktadır. Bölgedeki topluluklardan Taballiler 'in (Tibaren) konuk sever insanlar oldukları,eğlenmeyi pek sevdikleri söylenir. İlkel oymakların çoğunda rastlanan,erkeğin gebe kadının yanında yatması geleneğini Taballiler de benimsemişlerdi. Bu çocuğun babasının kimliğini belirlemek bakımından önemliydi.
Pontos Krallığı zamanında,Rize bölgesi Sannika (Sanlar Ülkesi) diye anılan bir vilayetti. Askeri yetkileri de olan valinin,asker kaçaklarını canlı olarak yakma yetkisi bile vardı. Pontos yönetimi sırasında siyasal tutuklama olayının hayli yaygın olduğu,infazların hiç hukuksal kanıta dayanmadan yapıldığı, hapihanelerin tıklım ,tıklım dolu olduğu bilinmektedir. Pontos kralı Mitridates Evpator, İ.Ö. 66'da Romalı komutan Pompeius'un orduları karşısında geri çekilirken,çoruh vadisinden geçerek,Batum'a geldi. Kur ırmağı vadisinde yaşayan ve Gürcülerle akaraba olan Albani ve İber topluluklarına sığındı. Rize'nin doğusundaki Gürcü Prensleri kimi zaman Roma'ya,kimi zaman da Mitridathes'e destek oldular. Pothi,Rize ve Kur ırmağı arasında kalan bölgede süren savaş,Mitridates'in kesin yenilgisiyle sona erdi. Bu arada,Roma donanması Batum ve Poti limanlarında üstlenmişti. Mitridates,Kafkasya eteklerinde yaşayan Meohti oymaklarına sığındıktan bir süre sonra,Kırım'a geçerek krallığını orada sürdürmeyi başardı. (İ.Ö.65) . Aynı yıl,Part kralı III. Ferhad da,Ermeni topluluklarına egemenliğini kabul ettirerek,Mitridates'in yandaşı Tigran'ı başkenti olan Artakşata dan uzaklaştırdı.
Daha İ.Ö. II.yy.başlarında Iran'ın kuzeyine yerleşmiş olan Part topluluklarının Rize dolaylarına egemen olması ve Artvin ve Kars bölgesindeki Ermeni oymaklarını Pontos'un batıdaki eyaletlerine sürmesi bu yıllarda gerçekleşti.
ROMA - PART ÇATIŞMALAR : Part'lar,üstün Roma birlikleri karşısında Rize bölgesinden çekildikten sonra, Romalılar bazı bölgeleri kendilerine bağlı bir uydu krallık durumuna getirdikleri Araks (Aras) Krallığına bıraktılar. Batum ve Poti'ye kadar olan kıyı şeridi,Roma donanmasının kontrolü altındaydı. Part devleti ile Roma askeri gücü arasında bir tampon bölge durumunda kalan Rize-Artvin bölgesi bu durumunu Romalı komutan Tiberius'un doğu seferi başlayıncaya kadar sürdürdü. (İ.Ö.25). Tanpon Araks krallığının tahtını ele geçirmek amacıyla bu iki devlet arsında süren çekişme, zaman,zaman iki karşıt tarafın askeri müdahalelerine yol açtı. Bölgede kimi zaman eski Pers satrabı Artaksias'ın soyundan gelen Roma yanlısı prensler, kimi zaman da Ortaasya kökenli Partlar'ın Arsaklı soyundan prensler egemen oluyordu. Roma yanlısı Tirdat adında biri,Part-Arsaklı kralı IV. Ferhad'ın bölgedeki üstünlüğüne son vermek amacıyla ayaklanmalar düzenledi. Bu ayaklanmalar İ.Ö. 10'da bölgede Roma etkinliğinin yerleşmesine yol açtı.
ROMA VE BİZANS DÖNEMİ : İrandaki Sasanlı devleti kralı II.Şahpur'un Artvin-Kars bölgelerini denetim altına aldığı 370'e değin Rize bölgesi dolaylarında önemli askeri ve siyasal gelişme olmadı. Roma İmparatoru Valens bu dönemde Sasanlıları püskürterek İmparatorluğunun sınırlarını denetim altına aldıysa da Karadeniz'den İran'a yapılan ticaret ulaşım yolları üzerinde bulunduğundan,Rize ve Artvin kıyıları siyasal ve ekonomik önemlerini her zaman korudular. Bu dönemde Rize bölgesi Roma imparatorluğunun Pontos Polemoniacus vilayeti içinde yer alıyordu.
Roma İmparatorluğunun,I.Theodosius zamanında doğu ve batı olarak ikiye parçalanmasıyla,Rize Doğu Romanın sınırları içinde kaldı.Bizans döneminin başlrında,Rize yaylasının güneyi ve Artvin'in güney batı kesimleri Lazika (Leski) vilayetini oluşturuyor ve bu vilayet kafkasya eteklerine dek uzanıyordu. Ünlü tarihçi Ksenefon'un da belirttiği gibi,çok çeşitli oymaklardan oluşan yerel halk, PONTOS döneminde Kafkas topluluklarıyla ve Part ,Gürcü, Ermeni oymaklarıyla karışmıştı.Bizans'ın bu oymaklar üzerindeki yetkisinin yetersizliğini gören Sasanlı Kralı Hüsrev ,545'te Lazika'ya girdi.Bizans İmparatoru Justinianus Sasanlılıları ancak harç ödeyerek geri çekilmeye razı edebildi.
Bizans'ın Çin ve Hindistanla olan ticareti Sasanlıların egemen olduğu İran üzerinden yapılıyordu. Ancak Sasanlılarla sürekli savaş durumu bu ekonomik ilişkiyi baltaladığından,İmparator Justinianus Kafkas eteklerindeki Lazika vilayeti üzerinden yeni bir ticaret yolu oluşturmaya çalıştı. Ünlü ipek yolunun Doğu Karadeniz Bölgesinde açılması sırasında Bizanslılar Hazar Türkleriyle ve onların akrabaları Sakalarla ilişki kurdular. Hazar,Saka birlikleri doğu sınırında, Sasanlılar karşısında Bizans'ın yanında yer aldı.
Bizans İmparatoru Heraklios,623 te Sasanlılara karşı yeni bir sefere çıktığında, Ermenistana girerek Dvın kentini aldı. Sonra güneye inerek Sasanlıların kutsal kenti Ganzak'a girdi. Sonra aras vadisine geri döndü. Bu arada,Hiristiyan Kafkas oymaklarından ve Laz,Aphaz,(Abaza) ve Gürcülerden asker topladı. Sasanlıların yeni bir saldırısı karşısında,İmparator bu kez Hazar batısındaki ve güneyindeki ortaasya kökenli Hazar boyundan yardım istedi. 627 de,Hazar güçlerinin Rize-Artvin yöresinde Bizansla ilk büyük işbirliği gerçekleşti. Arapların 740'larda Kuzeydoğu Aanadoluya yaptıkları akınlar sırasında,Bizans'ın doğu sınırını koruyanlar yine Hazarlar oldu.
Bizans'ın genç Rus devleti ile ilişkileri de IX yy. da, yine Hazarlar aracılığıyla başladı. Bizanslılar, doğu vilayetlerini sağlam bir örgüte kavuşturmak için X.yy. da bugünkü Ordu ilinden Batum ve ötesine kadar uzanan kıyı ve ova yaylaları kesiminde,Khaldia adıyla anılan themayı kurdular.
İSLAM UYGARLIKARI DÖNEMİ;
Halife Osman döneminde (644-656),Habipbin Mesleme komutasındaki Arap ordusu,Kars,Tiflis ve Genceyi ele geçirerek Bizanslıları buradan kovdu.(646) Rize'nin bir bölümünü vergiye bağladı.
653 de Bizans İmparatoru II.Konstans (641-668) ,Araplar'a kaptırılan toprakları geri aldı. Arap ordusu 655'te ,Aras boylarını yeniden ele geçirdi ama,Rize yöresi Bizanslılar'a kaldı. 695-700 de Emevi Halifesi Abdülmelik'in oğlu Abdullah,Kars'ı aldıysa da Rize ve yöresini ele geçemedi.
Emeviler' in İstanbul'u kuşattıkları dönemde,Bizans'ın bağlaşığı olarak Kafkasları aşan ve Kür ırmağı kıyılarına dek yayılan Hazarlar,721 de Arapların saldırısı üzerine,Kafkasların kuzeyine çekilirken,Erize ve Artvin yöresi halkıda Hazarlarla birlikte Araplara karşı direndi. Abbasi Halifesi Hişam (724-743) Hazarların üzerine bir ordu göndererek,Rize ve Artvin'i ele geçirdi(737). Hazarlar 764'te Rize ve Arvin'i yeniden aldılarsa da burada fazla kalamadılar.
ANADOLU SELÇUKLULARI DÖNEMİ;
XI. yy.da Türkmen boyları Anadolu üzerine akınlarını yoğunlaştırdılar. 1071 Malazgirt savaşında Bizanslılar'ın toplu direnme güçlerinin kırılmasından sonra ,Türkler hızla Anadolu içlerine yayılmaya başladılar. 1072 de ,Alp Arslan öldürülünce yerine vasiyeti üzerine oğlu Melikşah geçti. Amcası Kavurt, Melikşah'ın saltanatını tanımayarak ayaklanınca, ayaklanmayı bastırmakta güçlük çeken Melikşah,bu sırada Anadolunu Fethiyle uğraşan Artuk bey'i geri çağırdı. Artuk beyİran'a döndükten sonra,Alp Arslan'a karşı ayaklanmış olan Süleymanşah ile kardeşi Mansur, Anadoluya girdiler. Kısa sürede Konya dan İznik'e kadar olan bölgeyi ele geçirerek,Anadolu Selçuklu devletini kurdular 1075.
Malazgirt savaşını izleyen süre içinde Karadeniz kıyıları,bu arada Rize ve yöresi de ,Türklerce alındı. Ancak,Türk savaşçılarının Bizanslıları sürekli izlemeleri ve Anadolu Selçuklu Devletinin kurulmasıyla,savaşım alanının Marmara kıyılarına kayması yüzünden,Bizanslı Teheodoros Gabras,Karadeniz kıyılarını geri almayı başardı. Rize ve yöresi de Bizans'ın eline geçti. Türkmen boylarının 1079 daki yöreye yönelik saldırısı Bizanslılarca püskürtüldü ve Türk askerleri kılıçtan geçirildi. 1081 de Bizans tahtına çıkan I.Aleksioskomnenos (1081-118) kendisine rakip olarak gördüğü Thedorosgabras'ı Doğukaradeniz'e gönderdi. Yöreyi bir süre Bizans İmparatoruna bağlı olarak yöneten Theodoros Gabras sonraları bağımsızlığını ilan etti. Türklere kadara şavaşa girererk başarı kazandı. Danişmendleri yenerek Şebinkarahisarı aldı.
1097 I.Haçlı seferi sırasında Anadolu selçukluları ve Danişmedliler güç duruma düşünce,Theodorosgabras saldırılarını yoğunlaştırdı. Haçlı fırtınası geçtikten sonra, Danişmendli Gazi Gümüştekin,Gabras'a karşı harekete geçti. İsmailbey komutasındaki Danişmendli ordusu,Çoruh ırmağı kıyısında Theodros gabras'ı yendi. (1098) İsmailbey,Bizanslıları yöreden attı. Ancak,Gümüştekin Malatyayı almayı amaçladığından Rize ve yöresindeki Danişmendli egemenliği kısa sürdü. Bizanslılar yörenin yönetimini elinde tuttular. I.Alaksioskomnenos buraya Gregorostaronite'i vali atadı.
Danişmendli Emirgazi Gümüştekin'in 1101 de Malatya önlerine tutsak ettiği haçlı komutanlar Bohemond ve Richard'ı fidye karşılığı serbest bırakması Anadolu Selçukluları ile Danişmendlilerin arasını açtı. Haçlılara karşı Anadoluyu birlikte savunan ikiTürk devletinin bir birine düşmesi Bizanslıların işine yaradı. Bizanslılar Danişmendlileri bir süre Doğu Karadeniz yöresinden uzak tutmayı başardılar. Yörede güç kazanan Konstantingabras bağımsızlığını ilan etti. Türklerle işbirliğine girerek,Bizans'a karşı varlığını korudu.
I.Mesut döneminde (116-1155) Anadolu Selçukluları ile Danişmendliler birlikte harekete başladılar. Danişmendli Emirgazi Gümüştekin Karadeniz kıyılarını ele geçirmeyi amaçladı. Saldırılara karşı koyamayan Bizanslı vali Kasianus 1129 da kıyıdaki Bizans kalelerini Emir gazi Gümüştekin'e teslim etti. Gümüştekin Kasianus'u kendi hizmetine aldı. Ancak,bir süre sonra Bizanslılar kaleleri yeniden ele geçirdiler. Danişmendliler 1140 da yöreyi geri aldılarsa da bu sırada Bizans İmparatoru II. Ioannes Komnenos'un (118-1143) sefere çıkması Türklerin buraya yerleşmesine engel oldu. Konstantingabras bu durumdan yararlanarak,Doğu Kara Denizde bir sure daha egemen oldu.
1143 te Bizans tahtına çıkan I.Manuel Komnenos Konstantingabras'ı saf dışı bıraktı ve yöreyi yeniden Bizans'a bağladı. Buraya vali olarak Mihail Gabras'ı atadı.
Haçlılar 1204 te İstanbul'u ele geçirip burada bir latin İmparatorluğu kurdular. Bizans İmparatoru I.andronikos'u torunları Aleksios ve Davidkomnenos Gürcü kraliçesi Tamara 'nın (1184-1212) yanında idiler.bu karışık ortamdan yararlanarak Tamara'nın da yardımı ile Trabzonu ele geçirip,Pontos Devletini kurdular. Rize'de bu Devletin sınırları içinde kaldı
Pontos Devleti Ereğli'ye kadar tüm Karadeniz kıyısını ele geçirdikten sonra ileri yürüyüşlerini sürdürmeyi planladılar.Bu durumu kendisi için sakıncalı gören İznik bizans İmparatoru Teodoros Laskaris Anadolu selçukluları ile anlaştı. Bundan sonra Pontos Devleti varlığına ancak Anadolu Selçuklularına vergi vererek sürdürebildi.1243 Kösedağ savaşında moğollar Anadolu Selçuklularını yenip onları vergi vermeye zorlayınca Pontos Devleti'de Moğollara bağlandı.
Anadolu selçuklu devletini 1318 'de yıkılmasından sonra kargaşa ortamı giderek arttı. Pontos devleti önce 1340'da bağımsızlığını ilan eden Eretna beyliği ve 1381'de bu beyliğin topraklarına egemen olan Kadı Burhanettin ile savaşa girdi. Bunlardan başka yörede güç kazanan öbür küçük Türk Beylikleri'de Pontos Devletinden toprak almaya çalışıyorlardı. Osmanlı Padişahı I.Beyazit'de
Birkaç kez yeşil ırmak boylarına kadar gelip yöre egemenliği için süren savaşında kendisinin de bulunduğunu göstermiştir.1398'de Kadı Burhanettin'in ölümü ve 1402'de I .Beyazit'in Timurca saf dışı bırakılması ,Pontus Devletini biraz rahatlattı.Varlıklarını Timur'a vergi vererek koruyabilen Pontos Devleti daha sonraları Karakoyunlular''a Akkoyunluları'da yine vergi vererek topraklarından uzakta tutabildi. Pontos devleti İstanbul'un fethinden sonra 1456'da Osmanlılara yıllık haraç ödemeye başladı. Bu tarihte Amasya Beylerbeyi Hızır bey Trabzon surları önüne kadar ilerleyerek 2000 tutsak aldı. Pontos İmparatoru IV.Ioannes Kardeşi David Komnenosu İstanbul'a göndererek yılda 2000 duka altın haraç vermeyi kabul etti ve bu sayede tutsakları kurtarabildi. Ancak Osmanlıların haraç almakla yetinmeyeceklerinin ve yakında Pontos topraklarını ele geçirmeye çalışacaklarının bilincinde olan IV Ioannes destek aramaya koyuldu. Bu sırada Papa III.Calixt'in gönderdiği rahip Lodovicodebologna yöredeki hiristiyanlar arasında osmanlılara karşı dayanışma sağlamaya çalışıyordu. 1457'de Osmanlıların rakibi Akkoyunlulara elçi gönderen IV.Yuonnes kızı Katerinayı (Despina hatun) uzun Hasanla evlendirme önerisinde bulundu. Pontos devletiyle Akkoyunlular 1458'de Diyarbakır da imzalanan antlaşmayla bağlaştılar.
IV.Yuonnes 1458'de öldü. Yerine geçen kardeş David anlaşma gereği Katerinayı Uzun Hasanla evlendirdi. Rahip Lodovicodebologna'nın çabalarıyla Kartel (Tiflis) Kralı VIII. Georgi (1453-1469) Çoruh-Ahıska beyi II.Gorgira (1451-1466) ve Pontos devleti aralarında bağlaştılar. 1460 ta Akkoyunlular da bu bağlaşmaya katıldı. Rahip Lodovico ,Bağlaşık devletlerin elçileriyle birlikte Papa'nın yanına gitmek için yola çıktı. Amaç,Avrupa da Osmanlılara karşı bir haçlı seferi başlatmaktı
Pontos İmparatoru David, Akkoyunlulara elçi göndererek Osmanlılara ödedikleri yıllık vergiden kurtarılmasını diledi. Bunun üzerine yeğeni Murat bey'i Istanbul'a gönderen Uzun Hasan Osmanlılardan Pontos Devletinin verdiği vergilerin geri ödenmesini ve eşi Despina hatunun çeyizi olan Sivas,Kayseri Bölgesinin Akkoyunlulara teslimini istedi. Bu istekleri hemen geri çeviren Fatih Sultan Mehmet sefere hazırlandı. 1461 de Osmanlı donanması Sadrazam Mahmut Paşanın komutasında Karadeniz'e açılırken, Fatih'te kara ordusuyla hareket etti. Akkoyunlu Uzun Hasan elçiler göndererek,Osmanlıları Pontos devletine saldırmaktan caydırmaya uğraştı. Karadan ve Denizden kuşatılan Trabzon teslim oldu. Rize'nin Osmanlı Ülkesine ne zaman katıldığı konusunda farklı görüşler vardır. Rize'nin Trabzon'un fethiyle birlikte Osmanlı topraklarına katıldığı görüşünün yanı sıra,Yavuz Sultan Selim'in Trabzon Valiliği sırasında 1509'da Fethedildiği de öne sürülmektedir. Rize'nin batı yöresinin 1461'de alındığı kalan yerlerin 1509'da fethedildiği kabul edilebilir.
OSMALI DÖNEMİ;
1475 De Osmanlılar Kefe ve Azak'ı ele geçirdiler. Böylece Cenevizlilerle Venedikliler Karadenizden çıkarılmış oldular. Geçimlerini Ceneviz kolonilerine gelen Osmanlı tüccarlarına ve ticaret gemilerine bağlamış olan Abazalar güç durumda kaldılar. Abazaların yaşadığı Rize- Sohum arası Karadeniz kıyıları ormanların sıklığı ,yağışların bolluğu,bataklık ve sıtmanın yaygınlığı nedeniyle yaşanması güç bir bölgeydi. Bu yüzden baskınlarla elde ettikleri tutsakları ticaret gemilerine satarak geçinen Abazalar gelir kaynaklarını yitirince korsanlığa başladılar. Rize bundan büyük zararlar gördü. Osmanlı Devleti yöreyi korsan saldırılarından korumak için,Karadeniz donanmasından küçük bir filoyu devriye gezdirmeye başladıysa da saldırıları önleyemedi. Abazalarla gürcüler, zaman, zaman kıyıları yağmalamayı sürdürdüler. 1571 de Atina (Pazar) yöresi korsanlarca basılıp,yağmalandı. II. Selim döneminde (1566-1574) Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa halkın artan yakınmaları üzerine bazı önlemler aldı. Bunlar; korsanların barındıkları yerlere yaz boyunca yıldırıcı akın ve yağmalar yapmak Abazalara silah satılmasını yasaklamak ve silah kaçakçılığını engellemekti. Bu önlemlerle korsanlar büyük ölçüde sindirildiler. Silah kaçakçılığı yapan gemi kaptanlarının yakalanıp cezalandırılmaları için Devlet Kefe ve Batum Sancak beylerine buyruklar gönderdi. Ticaret gemileri ancak izin aldıktan sonra Sohum'a yanaşabiliyorlardı. Kırım Hanı Devlet Girayhan bile 1573 de kendisine avcı kuşlar getirmek üzere Sohum'a göndereceği gemi için İstanbul dan izin almıştı.
Bu önlemler sayesinde Rize bir sure rahat ettiyse de korsanlar beklenmedik saldırılarla kıyıları yağmalamayı sürdürdüler. 1622 de Mapavri (Çayeli) saldırıya uğrayıp yağmalandı. Halkının tümü korsanlarca tutsak edildi.
ÇAĞDAŞ DÖNEM:
Rize ve çevresi XIX yy' ın başlarında Osmanlı hükümetinin merkezi yetkisine güçlendirme çabalarına karşı baş kaldıran Tuzcuoğullarının isyanları ile sarsılmıştır. II.Mahmut'un Yeniçeri Ocağını dağıtmasının yanı sıra Osmanlı Devletinin çeşitli belgelerindeki ayanların etkilerine son verme siyaseti Rize yöresinde Tuzcuoğullarının cezalandırılması ile son bulmuştur.
1814 -1834 arasında Osmanlı yönetimini uğraştıran Tuzcuoğulları ayaklanmaları başlıca 3 dönemde incelenebilir.
1-Tuzcuoğlu Memiş ağanın baş kaldırması ve öldürülmesi.( 1817)
2-Memiş ağanın Damadı Kalcıoğlu Osman Bey ile oğlu Ahmet Ağanın ayaklanmaları ( 1818-1821)
3-Tuzcuoğullarından Tahir ,Abdülkadir ve Abdülaziz'in ayaklanmaları( 1832-1834)
hopa doğumlu olan Tuzcuoğlu Memiş ağa Tarım ve Ticaretin yanısıra köylüye ödünç para vererek yörede büyük yetki sahibi olmuştur.Borçunu ödemeyen köylünün toprağını ele geçiren,topraksız kalan köylülerede kendi çiftliklerinde çalışmak zorunda bırakan Memiş ağa XIX yy başlarında Rize'de gücünü öyle artırmıştı ki Devletin tahsildarları Ağanın köylerine giremez olmuştu. Memiş ağa ,1809'da Rusların kuşattığı Faş Kalesinin savunulmasında büyük yararlılıklar gösterdi ve Trabzon'a Vali olan Hazinedar zade Süleyman Ağadan (Paşa) boş kalan Gönye sancağına (Batum Kalesi)Bey oldu. Ancak Süleyman Paşanın Memiş Ağadan aldığı borçları ödememesi ve üstelik yeni borçlar istemesi Memiş Ağanın valiyi çekememesi ile birleşince Rize yöresinde tedirginlik baş gösterdi. Süleyman Paşanın bıkıp usanmadan Memiş Ağayı İstanbul'a şikayet etmesi üzerine ilk başlarda Memiş Ağa için olumlu düşünen II.Mahmut ağanın katli için ferman göndermek zorunda kaldı.İdam buyruğundan kuşkulanan Memiş ağa ayaklandı. Çevresine çok sayıda adam topladı,halka baskı yaptığı ölenlerin terekesini birtakım yolsuzluklara ele geçirdiği ileri sürülmekle birlikte özellikle Hopa ve Of yörelerinde sevilen bir kişi olduğundan Memiş Ağanın ayaklanması kısa sürede kolaylıkla bastırılamayacak ölçüde genişledi. Süleyman paşa ayaklanmayı yerel güçlerle bastıramayacağını anlayınca merkezden yardım istedi.Ancak yardım gelene dek Memiş ağaya bağlı güçler Trabzon'u kuşattılar ve kente girdiler.Memiş Ağa Kaymakam Hasan Ağayı bir gemiye bindirip Ünye' ye gönderdi. Ünye'ye varan Kaymakam Hasan Ağa orada bulduğu güçleri düzenleyerek hemen Giresun üzerine yürüdü .Ve daha önce işgal edilen Giresun'u geri aldı. Ne var ki hükümet güçlerinin Memiş Ağanın ve yakınlarının çok güçlü olduğu bir bölgede yeterince etkili olmaları çok zordu.Ayrıca yörenin dağlık ve engebeli oluşu hükümet Askerlerinin harekatını zorlaştırıyordu. Bu arada hükümetin işi çok ciddiye aldığını gören Memiş ağanın damadı Kalcıoğlu Osman bey ile bazı yakınları onu terk ettiler. Sonunda Memiş ağa Of'a kaçtı. Osmanlı hükümeti rusya sınırında bir harekata girişmenin sakıncalı yanlarını düşünerek Memiş ağa ile anlaşmayı bile denedi. Ancak Memiş ağadan ses çıkmayınca Hükümet güçleri ilerlemelerini sürdürdüler.26 ekim 1817 de ele geçirilen Memiş ağa 100 yaşını geçmiş olmasına bakılmadan hemen idam edildi.
Memiş ağanın idamından sonra Rize ve çevresinde durum biraz yatışır gibi olduysa da Trabzon'a yerleştirilen ayaklanmanın ele başların dan Hacısalihoğlu ile sürmeneye yerleştirilen Kalcıoğlu Osman bey birkaç ay içinde eski yerlerine dönmek istediler. Yeni Trabzon Valisi Husrev Mehmet Paşa'nın Tuzcuoğullarının isteklerini kabul etmemesi üzerine ayaklanma çıktı.Ve beklenmedik biçimde genişledi. Kalcıoğlu Osman beye bir süre sonra Memiş ağanın oğlu Ahmet ağa'da katıldı. Osmanlı Hükümeti bu ayaklanmayı ele başlarına Devlet görevi vererek barış yolu ile sona erdirdi.
1825 - 1832 arasını olaysız geçiren Rize ve çevresi Devlet görevindeki Tuzcuoğullarından Tahir ,Abdülkadir ve Abdülaziz'in buyrukları dinlememeleri üzerine yeniden karıştı. Bunlar Trabzon Valisi Osman Paşayı sadrazama şikayet etmeden de durmamışlardı. Ayaklanma sırasında Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile anlaşma yolları Abdülkadir Ağa daha sonra yakalanarak Erzurum Valisi Esat Paşanın yanına gönderildi.
Vali tüm Hükümet ileri gelenleri önünde Abdülkadir ağa'ya suçunu açıklattıktan sonra boynunu vurdurdu. Affedileceğini umdukları Abdülkadir ağa'nın idamından dehşete düşen Tuzcuoğulları bir süre gizlenseler bile daha sonra yakalandılar. Erzurum valisi Esad paşa yeni bir sorun çıkmasını engellemek ve işi fazla büyümeden kapatmak için Tuzcu oğullarının affını istedi. Bu isteğin İstanbulda uygun görülmesi üzerine ayaklanmaya hiç katılmamış olanlar Tuzcuoğullarının hepsi Ruscuk ve Varnada ikamete mecbur edildiler. 1834
YÖRESEL BÖLÜNME VE NÜFUS:
XIX. yy. lın başlarında Rize yöresi Liva-i Trabzona bağlıydı.Bu dönemde eyaleti Trabzon Liva-i Trabzon Liva-i Gönyeden oluşmaktaydı.
1846 Daki yönetsel düzenlemede Trabzon eyaletinin toplam 5 sancağı vardı. Bu sancaklar sırasıyla Trabzon merkez sancağı,Karahisar-i şarki,Canik,Gönye ve Batum idi. 1846 da bir nahiye olduğu sanılan Rize,Trabzon merkez sancağına bağlıydı.
1867 Vilayet nizamnamesi,Trabzon sancak sayısının 4'e düştüğünü göstermektedir. Trabzon vilayeti,Trabzon Merkez sancağı, Batum, Canik ve Gümüşhane sancaklarından oluşuyordu. Merkez sancağın 6 kazası ise ,Trabzon merkez,Giresun,Bucak ,Rize,Of,Tirebolu idi. Trabzon vilayetinin sancak sayısında 1877 de bir değişiklik olmadı. Yeniden nahiye olan Rize, Trabzon merkez sancağı içinde yer almaktaydı. Atina (Pazar) kazasının bağlı olduğu Batum sancağının öbür 5 kazası ise,Acaralar,Çürüksu,Hopa ve Livane (Artvin) oluşturmaktaydı.
1877-1878 Osmanlı Rus savaşının ardından,Lazistan sancağı kurulunca , Rize hem kaza ,hem de bu sancağın merkezi oldu. 1880'de Trabzon vilayetinin Merkez Gümüşhane ve Lazistan olmak üzere 3 sancağı vardı. 1888'de Canik Mutasarrıflığı, sancak olarak vilayete eklenince Trabzon'un sancak sayısı 4'e yükseldi.
Cuinet 1890 başlarında Trabzon Merkez sancağı Canik (Samsun), Gümüşhane ve Lazistan sancaklarının oluşturduğu Trabzon vilayetinde toplam 22 kaza bulunduğunu yazmaktadır. Cuinete göre bu dönemde Rize,Lazistan sancağının merkezi,Atina (Pazar) ise önde gelen kazalarından biriydi.
1896 Da sancak sayısında bir değişiklik olmayan Trabzon vilayetinin Lazistan sancağı,Rize ,Atina ve Hopa' kazalarından oluşmaktaydı. Bu durum 1903'te de sürdü. Yalnız 1903'te daha önce Lazistan sancağı içinde yer alan Of, Trabzon merkez sancağına bağlandı. Bu dönemde,Lazistan sancağının kazaları şunlardı: Rize (Merkez) Atina ve ve Hopa.
2. Meşrutiyetten sonra, Canik'in bağımsız sancak olarak ayrılması üzerine Trabzon vilayetinin geri kalan 3 sancağının Merkez sancağı,Gümüşhane ve Lazistan olduğunu görüyoruz. Bu dönemde,Lazistan sancağının,Rize (Merkez) ,Atina ve Hopa olmak üzere yine 3 kazası vardı. Trabzon vilayeti ile Lazistan sancağı bu yönetsel bölünümlerini 1918 de de korudular.
Hacagandan tuğrukeş Hacı Ethem efendi'nin düzenlediği 1831 Osmanlı nüfus sayımı verileri Rize ve Hemşin kazalarında toplam 30547 Müslüman erkek yaşadığını belirtmektedir.
1872 Trabzon vilayet salnamesi Rize kazasında 6150 si Müslümanların 81'i de Rum Ortodokslarının olmak üzere toplam,6231 hane bulunduğunu kaydetmektedir. Aynı salnameye göre, Rize kazasında 31 mahalle ve 89 köy vardı. Bu dönemde Rize kazasının toplam erkek nüfusu 19064'ü Müslüman ve 551 de Rum Ortodoks olmak üzere 19625 idi.
1878 Trabzon vilayet salnamesi de Atina (Pazar) kazasında toplam 15455 erkek nüfus'un yaşadığını belirtmektedir. Bunun 8982'si kaza merkezinde yaşamaktaydı. 1878 Trabzon vilayet salnamesine göre Lazistan sancağının Müslüman erkek nüfusunun dağılımı şöyleydi. Atina (Pazar) kazası 8982, Hemşin nahiyesi 6473 , Toplam 15455
Cuinet 1890 başlarında Lazistan sancağı nüfusunun 160 bin olduğunu yazmaktadır. Bunun 138820'si Müslüman 16 bin'i Rum ortodoks ve 5 bin'i Ermeni Gregoryen idi. XIX.yy.'ın sonlarında Trabzon vilayetindeki Rum ortodoks ve Ermeni grogeryen nüfüsu daha çok ticaretin yoğun olduğu kıyı kentlerinde oturmaktaydı. Bu nedenle Rize'de de Rum ortodoks ve Ermeni Grogeryenler balıkçılık ve ticaretle uğraşmaktaydılar.
Cuinet'e göre 1890 başlarında Lazistan sancağının toplam nüfusunun etnik ve dinsel dağlımı ise . Müslüman 138820,Rum Ortodoks 16 bin,ermeni Grogeryen 5 bin,Ermeni Katolik 100,Latin Katolik 40 ,Yahudi 40 toplam 160 bin
Cuinet,Rize ve Atina kazalarında 1890 başlarında toplam 36244 kişinin yol yapımında çalışmakla yükümlü olduğunu belirtmektedir.
Cuinet'e göre Rize ve Atina kazalarında yol yapımında çalışmakla yükümlülerin dağlımları şöyleydi; Rize 26693,Atina :9551 Toplam 36244
Cuinet 1890 başlarında Lazistan sancağında yaşayan lazların Türk kökenli toplulukların yöredeki gürcüler ile karışmasıyla ortaya çıktıklarını öne sürmektedir. Yunacadan türeyen ve Laz'ca denen ayrı bir di,lleri olan lazlar'ın özel bir kolu da hemşinli adını taşımaktaydı. Hemşinliler, Ermeni kökenli olmalarına ve Ermeni lehçesi konuşmalarına karşın,Müslüman idiler. Cuinet'e göre,Rize XIX yy. nin sonlarında deniz kıyısı ile dik dağlar arasına sıkışmış küçük bir kasaba idi. Dolayısıyla bir sancak merkezi olacak denli büyükbir yerleşim merkezi,bir kent değildi. Ne var ki 1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşı sonunda Batum'un Ruslar'ın eline düşmesi üzerine,Rize'nin Lazistan sancağının merkezi olmasına karar verilmişti.
1881/ 1882 - 1893 Osmanlı nüfus sayımları verilerinde,Rize ve Atina kazalarının toplam nüfusu 106870 olduğu görülmektedir. Cuinet'in Lazistan sancağı için verdiği rakamın yüksek olması günümüzde Rize iline bağlı olmayan Hopa ve Of kazalarının nüfuslarını da içermesinden kaynaklanmaktadır. 1881/1882
-1893 verilerine göre her iki kazanın da nüfusunun hemen tümü Müslüman idi.
1901 Trabzon vilayet salnamesi XX.yy.'nin başında Rize ve Atina kazalarında toplam 126304 kişinin yaşadığını göstermektedir. Bu nufusun hemen tümü Müslüman idi. Etnik ve dinsel toplulukların kadın erkek nüfus oranları birbirine çok yakındı.
1902 Trabzon vilayet salnamesine göre ise Rize kazasında 92934'ü Müslüman ve 993 'ü de Rum Ortodoks olmak üzere toplam 93927 kişi yaşamaktaydı. 1885 - 1914 dönemine ilişkin nüfus verileri Rize kazasındaki Müslüman nüfus'un yaklaşık,30 yılda 72749 dan 122055'e çıktığını göstermektedir. Müslüman nüfusun 2/3 dolayında olan artış oranına karşılık Rum Ortodoks nüfus'un 641 den 1507'ye çıkarak %35'i oranında artış kaydetmiştir.
MİLLİ MÜCADELE YILARINDA RİZE:
Rize,Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'daki bir çok il gibi,Milli mücadele yıllarında işgale uğramıştı. Ancak,birinci Dünya savaşında kent Rusların eline geçmiş,mart 1918 de işgalden kurtulmuştur. Rize temsilcileri,Erzurum kongresinde ve Birinci Büyük Millet Meclisinde etkin çalışmalar yürütmüşlerdir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA GİRERKEN RİZE'DE DURUM:
Rize,1914'te Trabzon vilayetinin Lâsiztan sancağının merkeziydi. Sancağın, Rize Merkez kazadan başka iki kazası daha vardı. Atina (Pazar) ve Hopa (Bugün Artvin iline bağlı)
Atina (Pazar) ve Mapavri (Çayeli) gibi,Rumca ad taşıyan yerleşim yerlerinin varlığına karşın,Rumlar sancak nüfusu içinde oldukça küçük bir azınlığı oluşturuyorlardı. Sancakta 122 bin Müslüman nüfusa karşılık,1500 dolayında Rum vardı.
Karadeniz kıyısında ve Rusya sınırına yakın bir noktada yer alması nedeniyle,Rize'nin ekonomik yaşamında ticaretin yeri önemliydi. Balıkçılık önemli bir gelir kaynağıydı. Tarıma elverişli topraklar sınırlıydı. Bu nedenle fındık ve Rize bezi yapımında kullanılan kendir dışında yetiştirilen ürünler ancak iç gereksinimi karşılayabiliyordu. Bunların arasında Mısır ve Fasulyenin özel bir yeri vardı. Yörede az sayıda da çay fidesi yetiştiriliyordu.
Birinci Dünya savaşının hemen öncesinde, Rize yöresi merkezi Erzurum da bulunan III. Ordunun denetim alanı içinde yer alıyordu. Bu orduya bağlı X.kol ordunun bazı müfrezeleri Samsun - Rize arasında üstlenmişti. Öte yandan bahriye nezaretine bağlı,Samsun merkez liman reisliğinin Rize,Atina ve Mapavri de şube Reislikleri bulunuyordu.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE RİZE'NİN İŞGALİ:
Osmanlı İmparatorluğu 28 temmuz 1914 de patlak veren birinci Dünya savaşına hemen girmedi. Ancak; savaşın başlamasından beş gün sonra Almanya ile Osmanlı Devleti arasında gizli ittifak antlaşması imzalandı. Ve Almanya,bu antlaşmaya dayanarak,Osmanlı hükümetini kendi yanında savaşa sokmaya çalıştı. Bu sırada yönetimde bulunan ittihat ve terakki Hükümetinin sözü geçen üyeleri de (Ki bunların başında Enver Paşa vardı) Alman yanlısıydılar. Bu nedenle,Osmanlı Devletinin hızla bu yola sokulması kolay oldu. İngiliz savaş gemilerinin önünden kaçarak ağustosta Çanakkale boğazından içeri giren ve Osmanlı Bandrası olan Alman savaş gemileri Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) eylül içinde Karadenize çıktılar. 29 ekim 1914 te Alman Genel Kurmayının dayatması ve Osmanlı Bahriye Nezaretinin onayı ile,Rusya'nın Kırım yarımadasındaki Sivastopal limanını topa tuttular. Bu olay,Osmanlı Devletinin açık bir savaş ilanıydı. Ve Kasım ayı başında itilaf devletleri ile Osmanlı hükümeti karşılıklı olarak savaş ilan ettiler.
Osmanlı Genel Kurmayı Savaşın ilanıyla birlikte asıl ağırlığını öteden huzursuzluk kaynağı olan Rus cephesine verdi. Erzurum'daki ordunun önemli bir bölümü sınıra kaydırıldı. Bu arada İstanbul'da oluşturulan bir gönüllü alayı kasım başlarında,Rize'ye oradan da Mapavri'ye (Çayeli) ne geçildi. Ve yöredeki Teşkilatı Mahsusa üyeleriyle birlikte Rus cephesine gönderildi. İttihat ve Terakki yönetimince kurulan teşkilat- mahsusa örgütü uzun yıllardan beri hazırlık yaptığı için yörede oldukça güçlü bir askeri yapı oluşturmuştu. Ve savaşın hemen ilk günlerinde Rus işgali altındaki Artvin'i kurtarmak için harekete geçti. Artvin yöresindeki zayıf Rus birliği bu beklenmedik saldırı karşısında geri çekildi. Türk birlikleri bir gün içinde Artvine girdiler. Ancak,birkaç ay sonra Aralık 1914'te Ruslar karşısında uğranılan ağır Sarıkamış yenilgisiyle birlikte Rus birlikleri karşı saldırıya geçtiler. Böylece Artvin yine Rusların eline geçti.
Doğu ve Kuzey Doğu Anadolu'daki Rus saldırıları (1915) olanca şiddetiyle sürdü. Ruslar Karadeniz'deki Türk limanlarını da gerek denizden,gerekse havadan sık,sık bombardımana tuttular. Rus bombardımanlarından ağır yıkım gören kentlerden biri de Rize' dir. Rus Kafkas orduları komutanlığı Doğu Anadolu harekatını kolaylaştırmak ve Osmanlı Genel Kurmayının yöreye denizden yardım göndermesini önlemek için kıyıyı abluka altına almıştı.
Ruslar Doğu Anadolu'daki önemli mevzilerden biri olan Erzurum'u 16 şubat 1916 da aldıktan sonra saldırılarını daha da yoğunlaştırdı. Amaçları Çanakkale cephesinin kapanmasından sonra doğu cephesine getirilmesi planlanan II.ordu harekatına fırsat vermemek. Bu ordunun bölgeye gelişinden önce önemli köprü başlarını tutmaktı. Bu köprü başlarından bir de Trabzon'du. Şubat sonlarında Karadeniz kıyısı boyunca saldırıya geçen Rus birlikleri Viçe'yi (Fındıklı) aldıktan sonra 5 Martta Atina'yı (Pazar),9Martta da Rize'yi aldılar. Bu arada,Rusların Batum kesimindeki Plaston tugayları da Liyahof komutasındaki Rus sahil müfrezesine bağlanmış ve Trabzon'a yapılacak saldırının hazırlığına geçilmişti.
26-28 Mart 1916 da Rusların 19.Türkistan avcı alayı sos dağına doğru saldırıya geçti. Ruslar ağır kayıplar vermesine karşın Of'a girmeyi başardılar. 2 Nisan da Karadere suyunun sağ yakasını ele geçirdiler. Bundan sonra,Trabzon'a düzenlenecek toplu harekatın planları Rize'de yapıldı. 7 Nisan da Rus Kafkas orduları komutanı Yudeniç Batum'dan Rize'ye geldi. Yöredeki Rus komutanlarıyla görüşmelerde bulundu.
Aynı gün Rize'ye yanaşan Rus nakliye gemileri kente iki yeni Plasyon tugayı daha çıkardılar. Rize'li gönüllülerden oluşan Lazistan müfrezesi bu yeni birlikler karşısında yoğun bir direniş gösterdiyse de Ruslar 18 nisanda Trabzon'a girmeyi başardılar.
İŞGALDEN KURTULUŞ:
Rus Çarlığının şubat 1917 devrimi ile yıkılması doğu cephesinde önemli bir değişiklik yarattı. Rus kerenski Hükümetinin savaşı sürdürme tutumuna karşı Bolşeviklerin savaş aleyhtarı propagandaları hayli etkili oluyor ve Rus askerleri savaşmak istemiyorlardı. Bu durum Türk cephelerini Büyük ölçüde rahatlattı. Bunu ekim 1917 de ki Bolşevik devrimi izledi. Bolşevikler savaşa tek taraflı olarak son vereceklerini açıkladılar. Aralık 1917 de Erzincan da yapılan ateş kes görüşmelerinden sonra Rus birlikleri doğu cephesinden çekilmeye başladılar. Hemen aynı günlerde harekete geçen ikinci Türk Kafkas kolordusu da Bayburt Trabzon üzerine yürüdü. Ve yöredeki kent ve kasabalara teker, teker egemen oldu. Rize bu harekat sırasında 2 Mart 1918 de Yakup Şevki Paşaya bağlı birliklerce kurtarıldı.
MÜTAHAREKEDE DURUM VE DİRENİŞ ÖRGÜTLENMESİ:
Birinci Dünya savaşını Osmanlı devleti açısından noktalayan 30 ekim 1918 mondros müteharekesi Devletin topraklarını itilaf devletlerinin işgaline açık bırakan maddeler içeriyordu.